Türkiye’nin Yeni Hastalığı: Hizmet veren üzerinden ego tatmini

İş hayatına girdiğim ilk günden itibaren (-ki bu 10 yılı aşmış, yaşlanıyorum artık), stajlarımı saymazsak, hep “hizmet veren” tarafında oldum.

Hizmet veren nedir? Bir firmaya, markaya, kuruma belirlenen konular çerçevesinde, destek ve yardımcı olan firmalar. Bunlara, danışmanlık firmaları, ajanslar vs. diyebiliriz.

Hizmet alan nedir? Bu firmalar ise, ürününü, hizmetini birilerine veya kurumlara satmaya çalışan ve hizmet verenlerden bazı konularda destek alan kurumlardır.

Açıkçası, duruma göre her firma “hizmet alan”, “hizmet veren” olabilir.

Ama firmaların yoğunlukla genel bir işleyişi vardır. Gününüzün %80’inden fazlasını, birilerine birşey anlatmak, satmak ve/veya doğru yolu göstermek için harcıyorsanız siz bir “hizmet veren”siniz.

Hizmet veren tarafında olmanın çok büyük avantajları olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, karşı tarafa “hizmet sattığınız” için, sattığınız şeyde gerçekten iyi olmanız gerekiyor. Bu sizi durmadan geliştiren bir durum haline geliyor. Ayrıca, işin asıl sahibine (hizmet alan) doğru kararı verdiğinden emin olmak için, sürekli sizi zorlar, fikrinizi “challenge” eder ve en iyiyi öğrenmenize teşvik eder.

Bunlar güzel şeyler! Hep söylerim, “herkesin hayatının bir evresinde, hizmet veren tarafında oturması şart!”.

mdwyghy08vg-james-sutton

Hizmet veren olmanın en büyük dezavantajı ise gerçekten çalışır ve yorulursunuz. Öyle, sabah 09:00, akşam 18:00 yorulması değil. Hizmet verdiğiniz kurumun ihtiyaçlarına ve aciliyetine uygun olarak her an tetikte olmanız gerekir. Ama işinizin doğası bu. Yapacak birşey yok. :)

Gel gelelim, son 1-2 senedir, Türkiye’de hizmet veren olmanın ayrıca bir zorluğu oluştu!

Firmalar özellikle “hizmet aldıkları kurumlara” ve onların yetkililerine karşı ego tatmini sürecine girdiler. Eminim kafalarından “onca para veriyorum, ne dersem o!” kelimeleri geçiyordur. Ayrıca, yeni tanışmak için irtibata geçtiğiniz firmaların yetkilileri de saygısız bir tavır içine girmeye başladılar.

Öncelikle, tüm kurumlara (hizmet veren & alan) şunu hatırlatmak isterim: iş dünyasında masanın hangi tarafında oturursanız oturun, herkes birbirinin aynı zamanda müşterisidir. Sizin kapalı kapılar veya e-postalar üzerinde yapıyor olduklarınıza, bir hizmet veren tarafından ses çıkartılmayabilir ancak bir müşteri olarak o kişiyi kaybedersiniz.

Bir takım kişiler yüzünden bazı markalara karşı öyle bir önyargım oluştu ki, artık konusu geçince, o markanın anti-elçiliğini yapar oldum. Veya o markaya karşı şevkim kırıldı.

Toplantı masasında kimse birbirine ses çıkartmaz, evet. Ama ne zaman ki, eliniz cebinize gidip bir harcama yapacak olursunuz, işte o zaman, o firmanın temsilcilerinin size veya ekip arkadaşlarınıza nasıl davrandığını hatırlarsınız ve elinizi cebinizden çıkartırsınız. Eşinize, dostunuza da bu bilgileri verirsiniz.

Dolayısıyla, firmaların reklam kampanyaları ve BTL aktiviteleri veya iş/satış için çalışanlarını eğitimlere göndermeleri yanında, hizmet aldıkları kurumlarla da nasıl iletişime geçmeleri ile ilgili de yoğun eğitim vermeleri şart.

Zira, hizmet veren kurumlar, o sektörlerin aynı zamanda “fikir önderleri”!

Dışarıda yapıyor oldukları yorumlar, bir markanın temsilcisinin yaptığı yorumdan 100 kat daha değerli. Unutulmuş gibi duruyor, hatırlatayım istedim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s