Tüm firma sahiplerini, Finans Departmanlarını ve Muhasebecileri dikkate davet ediyorum!
Bu haftanın konuğu Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, tanıdığım en iyi Beşiktaşlı, Ekşi Sözlük’ün en eski yazarlarından, can dost Mete Gülaçtı. Kendisiyle hem sektörü hem de firmaların mali durumlarını konuştuk. Değerli zamanını size ve bana ayırdığı için tekrar teşekkür ediyorum.
Mete hakkında kısa bilgi; İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olan Gülaçtı, Marmara Üniversitesi SBE Enstitüsü’nde Muhasebe-Finansman Tezli Yüksek Lisansını bitirdi. Ülkemizde Adli Muhasebe (Forensic Accounting) konulu ilk tez çalışması kendisine ait olup, bu konuda Türkçe literatüre de birçok kelime kattı. Beşiktaş Jimnastik Kulübü Kongre Üyesi, Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası ve Türkiye İç Denetim Enstitüsü üyelikleri bulunmaktadır. Babası da Yeminli Mali Müşavir olan Gülaçtı, 1998 yılında başladığı mesleki serüvenini Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak sürdürmektedir.
İpek Alkan: Sizin için basit ama birçoğumuz için karmaşık olabilecek bir soruyla başlamak istiyorum. Finans ve Muhasebe çoğu zaman karıştırılır. Bize ikisinin arasındaki temel farklardan bahseder misiniz?
Mete Gülaçtı: Özellikle ülkemizde sürekli birbiriyle telaffuz edilen iki işletme alt bilimidir muhasebe ve finans. Temel bir fark bulunmaktadır bunun dışında her iki disiplin de birbirlerini tamamlarlar. Muhasebe mali tabloların oluşmasını sağlayan süreci yönetir ve kullanıcılara yani firma ortaklarına, yatırımcılara, çalışanlara, bankalara vs mali tablolar aracılığı ile en yalın bilgileri sunar. Finans ise bu sunulan bilgiler üzerinden işletmelerin ihtiyacı olan fon kaynaklarını belirler, analiz eder, gelecekte nasıl olması gerektiği ve yine bu fon kaynaklarının nasıl yönetilmesi gerektiği hakkında bilgiler verir, en temel fark budur. İkisi de işletme için çok önemli olan raporlamanın temelini oluşturur. Muhasebe veriyi sunarken, finans bu veriyi analiz eder. Her iki alanında kendi içlerinde bilinmesi ve uzmanlaşılması gereken birçok alt dalı bulunmaktadır; örneğin muhasebe için maliyet ve yönetim muhasebesi, finans için finansal yönetim gibi. Tek bir alanda birbirlerini tamamlamanın ötesine geçip birlikte hareket ederler. O alan da işletme bütçeleridir. Özellikle yönetim muhasebesi ve finansal yönetim bütçeleme konusunda beraber çalışıp raporlamaya büyük katkı sunarlar.
İpek Alkan: Ülkemizin Yeminli Mali Müşavir olabilmek için oluşturduğu bir takım kurallar var. Örneğin; 10 senelik bir iş deneyiminden sonra epey zorlu sınavlara giriyorsunuz. Sizce bu sistem doğru işliyor mu? Eksiklikler neler?
Mete Gülaçtı: Yeminli Mali Müşavirlik ülkemizde liyakate ve bilgi, birikime en çok değer verilen mesleklerden biridir. Sınavları çok zordur hatta sınavları kazanan kişilerin sayısına bakarsanız ülkemizin en zor alınan mesleki unvanı bile diyebiliriz. Bana göre olması gereken de budur. Çünkü meslekte gelinebilecek en son nokta ve alınan sorumluluk hâkim olunan mesleki konularda ciddi bilgi gerektiriyor. Sistem son düzenlemelerle birlikte biraz daha güzel işliyor. Herkes sınava tabi fakat kişisel kanaatime göre kat edilmesi gereken bir yol var. O da YMM (Yeminli Mali Müşavir) sınavlarının yıllara yayılması. Yani bir seferde insanların birçok ders ve mevzuat konusundan sınava girmeleri yerine örneğin iki yılda bir birkaç ders ve mevzuattan sınava girilebilmeli diye düşünüyorum. Ama takdir mesleği yöneten büyüklerimizin…
Embed from Getty Imagesİpek Alkan: Son olarak Bağımsız Denetçi gibi bir görev tanımında bulunuldu. Bu hakkı almak için ise YMM olunmasına da gerek yok. Sizce bu biraz haksızlık olmadı mı? Yapıda açıklık yok mu?
Mete Gülaçtı: Çok detaya girmeden, okuyanları yormamak için ve anlaşılabilir olması açısından basit anlatmaya çalışacağım. Bağımsız Denetçiler, SMMM ve YMM’ler ile organik bağı olsa da esasında ülke mevzuatımız açısından farklı kanunları tatbik eden insanlar. YMM ve SMMM’ler yaptıkları işler itibariyle vergi kanunlarından sorumlu iken bağımsız denetçiler kendileriyle ilgili olan mevzuattan sorumlular. Yeni Ticaret Kanunu’na göre KGK (Kamu Gözetim Kurulu) kurulduktan sonra ülkemizde iki çeşit bağımsız denetçi oluştu. Bunlardan biri KGK mevzuatına göre bağımsız denetçi, diğeri SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) mevzuatına göre bağımsız denetçi. Biri Türk Ticaret Kanunu’nun verdiği yetkiyle, yine aynı kanun kapsamında, tebliğlerle belirlenen hadler kapsamına giren firmalar hakkında bağımsız denetim raporları hazırlarken, diğerleri halka açık şirketler ve diğer SPK mevzuatına tabi firmalar hakkında rapor düzenlerler. Malum hem SPK için hem KGK denetçisi olmak için YMM olunmasına gerek yok. Sadece 3568 sayılı yasaya göre meslek mensubu olma şartı var yani SMMM veya YMM olunması fark etmiyor. Tabi bu zorunluluğun yanında kurumların kendi içlerinde de bir çok kriter var. Örneğin KGK için 15 yıllık mesleki tecrübe aranıyor. Birçok zorluktan dolayı herkes YMM olamayacağına göre SMMM olan kıdemli meslek mensuplarının eğitim alıp, sınava girip bağımsız denetçilik belgesini almalarını doğru buluyorum.
İpek Alkan: Birçok farklı sektörden hizmet verdiğiniz kurum bulunuyor. Bugünlerde firmaların mali yapıda dengede tutmakta en çok zorlandığı kalem hangisi?
Mete Gülaçtı: Genel ekonomik konjonktüre bağlı olarak borç kaleminde dolar, alacak kaleminde avro olan her firma uzun süre sıkıntı yaşayacak gibi duruyor. Özelikle ithalat kalemi ve dövizli kredi borcu olan firmalar mutlaka mali tabloları iyi okumalı ve hem muhasebe hem de finans departmanlarının vereceği raporları titizlikle ele almalı, incelemeli, kararlar bu verilere göre alınmalı.
İpek Alkan: Genel konjonktüre baktığımızda, önümüzdeki senelerde hangi sektörler dara düşecek gibi duruyor? Sirenleri çalmamız gereken sektörler var mı?
Mete Gülaçtı: Sektör bazında değerlendirme yapmam doğru olmaz ama bir önceki soruya verdiğim yanıtlar bu soruda da geçerli. Hangi sektörde olursa olsun firmalar ithalat kalemleri ve buna bağlı stokları varsa çok dikkatli olmalı. Yatırımlara karar verirken ve özellikle dövizli banka kredileri kullanırken ince elemek sık dokumak lazım. Kısaca döviz, işletme için düzgün bir finansal yönetim ile kontrol altında tutulmalı ve imkân varsa avantaja çevrilmeli. Aslında her konuşmamız doğru bir raporlamaya dikkat çekiyor yani finansın ve muhasebenin önemini görüyorsunuz.
İpek Alkan: Firmalar bütçe kısıtlamasına girdiklerinde, ilk önce “pazarlama” veya “arge” gibi can damarı bölümlerden parayı keserler. Sizin de deneyimleriniz bu yönde mi? Farklı örnekler var mı?
Mete Gülaçtı: Firmalar bütçe kısıtlamalarına girdiklerinde hemen hemen her departmana bunu yansıtıyorlar ama tabi daha çok maddi kaynağa ihtiyacı olan departmanlar bundan çok etkileniyor. Sizin verdiğiniz örnekten yola çıkarsak, Ar- Ge ülkemizde çok büyük ve kurumsal firmalar haricinde pek de önemsenmeyen bir departman olduğu için zaten sadece bütçe kısıtlama zamanlarında değil normal zamanda da pek kaynak yaratılan bir birim değil, buna bizzat şahit oldum. Pazarlama ise biraz daha farklı. Bütçe kısıtlamalarına gidildiği durumlarda bile bazen etkilenmiyorlar. Çünkü özellikle nihai tüketiciye mal satanların can damarı olan pazarlama departmanlarına hem nakit akışını yönetmek hem varsa stok durumunu düzeltmek için mutlaka kaynak yaratılıyor, buna da birçok kez şahit oldum. Benim sorularını cevapladığım ve içinde bulunduğum muhasebe ve finans departmanına gelince iş gücü ve bazı dönemlerde teknoloji yatırımı hariç departman bazında fazla kaynak gerektirmeyen bölümler. Zaten birçok firma bu departmanlarda asgari iş gücüyle ve teknoloji ile çalıştıkları için en fazla 1-2 dönem çalışanlara maaş artışı yapmama veya mevcut teknolojik altyapı ile devam etme kararı hariç bir kısıtlama fazla görmedim. Bana göre en fazla etkilenen üretimle doğrudan ilgilenen kısımlar oluyor ki bu da genellikle iş gücü bazında… Örneğin bir fabrikada satışlar azalıp, stoklar çoğaldığında ilk yapılan eylem genellikle işçi çıkarmak oluyor. Bu da esasında büyük ekonomik kriz zamanları hariç doğru raporlama ile aşılabilecek bir şey ki ekonomik kriz zamanlarında bile doğru yönetimle o dönemlerden daha güçlü çıkan firmalar oldu. İşte kriz gibi zor dönemlerde yönetim ve maliyet muhasebesi ile finansal yönetim konularında uzman kişilere sahip firmalar bu sıkıntıları daha az yaşıyor. Çünkü bu uzmanlıklar gelecek öngörülerine çokça yardımcı oluyor ve hamleleri erkenden yapıp önlem alınmasını sağlıyorlar.
Embed from Getty Imagesİpek Alkan: Muhasebesini ve finansmanını iyi şekilde şekillendirememiş birçok kurum iflas etmeye mahkûm. Firmaların en çok dikkat etmesi gereken şey nedir? Ne önerirsiniz?
Mete Gülaçtı: Sadece firmanın can damarları muhasebe ve finans açısından değerlendirmiyorum bu durumu. Eğer bir kurumda doğru örgütsel yapı kurulmamışsa her türlü problem olur. Muhasebe ve finans bunların bir parçası… Tek farkları özellikle ülkemizde KOBİ ayarındaki işletmelerde bu birbirini tamamlayan iki departmana yeteri kadar değer verilmemesi. Sadece firmanın sıkıntılı dönemlerinde akla gelebiliyorlar o da kısa süreliğine. Finans deyince malum yurdum insanı finansı para olarak algıladığı için hele bir de işletmenin ekonomik sıkıntıları varsa örneğin bankalarla kredi konularında sıkıntılar yaşıyorsa, o önceden önemsenmeyen finansçı, bir genel müdür muamelesi görebiliyor, ta ki sıkıntılı dönem bitene kadar… Kısmen muhasebeciler için de geçerli bu durum, sıkıntı geçene kadar… Sonrasında yine aynı değer vermeyen işletme politikaları devam ediyor. Tabi sıkıntı sadece bununla da bitmiyor aynı durum biz dışarından hizmet veren SMMM ve YMM’ler için de geçerli. Zaten işletmeler arasında temel bir fark burada ortaya çıkıyor. Muhasebesine finansına hâkim, o yapıları düzgün kurmuş firma sahipleri, ortaklar vs bu sıkıntıları yaşamıyorlar ve ilk gün neyse, sıkıntılı günlerde de bu sistemlere aynı değeri veriyorlar. Çünkü biliyorlar ki mutfak orası, oradan gelecek bilgi ve raporlara göre hareket edecekler.
Bu arada bir bilgi daha vereyim en başarılı patronlar muhasebe ve finans bilirler. Bu demek değildir ki oturup defter tutacak, banka hesaplarını kontrol edecek, mali tablo hazırlayacak veya uygun banka kredisi bulacak. Bilanço okuyabilsin, nakit akım tablosunu kendisinin anlayabileceği şekilde basitleştirsin ve analiz etsin, bütçe rakamlarındaki hedefler tutmuş mu kontrol etsin ve stoklara baksın yeterli.
Firma sahiplerine, ortaklarına hatta mümkünse diğer departman çalışanlarına tavsiyem, mutlaka raporlama ve mali tablo okuma konusuna hâkim olmaları. Yani firmanın durumunu ve tahmini geleceğini rakamlardan yola çıkarak analiz edebilmeleri. Bu durum hem işletmeyi hem de çalışanları günümüzün rekabetçi ve acımasız piyasa koşullarında otomatikman öne geçiriyor.
Başından beri aynı şeyi vurguladım, raporlama işletmeler için çok önemli ve buna en önemli katkıyı verecek olan departmanlar muhasebe ve finans. O pozisyonlarda çalışacak veya dışarıdan fayda sağlayacak, hizmet sunacak kişiler çok doğru seçilmeli ve bu kişilere önem verilmelidir. Bunların haricinde gördüğüm ve tecrübe ettiğim bir konu varsa, büyüklüğü ne olursa olsun işletmelerde, doğru insanlar, düzgün organizasyon, kaliteli yapılanma ve eğitim her şeyin ilacıdır.