Kokuyu alıyor musunuz?

Geçtiğimiz günlerde Eczacıbaşı İnovasyon Buluşması Ödül Töreni’ne katıldım.

Bilmeyenler için, Eczacıbaşı Holding bünyesinde bulunan tüm markalar, yıl boyunca yaptıkları projelerden “inovatif” olduğuna inandıkları ile ödüle başvuruyorlar. Aşamalı olarak değerlendirilen ve jürinin beğenisine sunulan projeler, İnovasyon Buluşması günü’nde de katılımcıların beğenisine sunuluyor. Günün sonunda ise, ödüller dağıtılıyor.

Törene katıldığınızda, Topluluğun “inovasyon”a ne kadar önem verdiğini anlayabiliyorsunuz. CEO Erdal Karamercan’dan, Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’na kadar yetkililer oradaydı.

Proje sergilerinin yanısıra aynı zamanda, konuşamalar ve panellerle de günü süslemişlerdi. İzlediklerimden bir tanesi de Erdal Bey’in moderasyonunu yaptığı ve farklı işkollarının (Koç Holding, P&G, BBVA, Mimarlık Ofisi) başarılı işadamlarının konuşmacı olarak katıldığı bir panel idi. Paneldeki konuşmalar inovasyona dokunmaya çalıştıysa da bazen daha çok ürün tanıtımına kaydığı anlar da oldu.

Image

Özellikle, P&G Yönetim Kurulu Başkanı Tankut Turnaoğlu’nun yeni ürünleri Febreze’i tanıtmak için oda kokusunu yanında getirmesi ve sahnede sıkması da aklıma kazınan anlardan birisiydi. O an anladım ki, bu ürün P&G’nin gerçekten de çok önemsediği ve büyümek için herşeyi göze alacakları bir noktada. Her an diğer markalara güçlü bir savaş açılabilir. Şu ana kadar başarılı bir duyuru yapıp yapmadıkları tartışılır, zira o ana kadar çok dikkatimi çekmemişti. Ki ben de bir oda kokusu kullanıcısıyım.

Nasıl daha da seslerini duyuracaklar acaba derken, dün Facebook’ta bir anket gördüm. :) Oda Spreyi için marka tercihi ile ilgili bir soruydu. Hatta aşağıda paylaşıyorum. Bu anket Febreze’den mi gelmiştir bilinmez ama -ki ben öyle olduğunu düşünüyorum çünkü diğer markalar zaten pazarda var olan ve az buçuk kimden nasıl pay alacaklarını bilen markalar- önümüzde güçlü bir maç olacağa benziyor.

Image

Plaza Diline Paydos!

Siz bu “blog postunu” okurken fark etmediğiniz bir şey oluyor. O da az önce İngilizce bir kelime kullanmış olmama rağmen bunu garipsememiş oluşunuz. Gayet Türkçe dili kullanılarak yazılan bu “postun” aslında uydurukça diliyle yazılıyor oluşu! Uydurukça, Bülent Eczacıbaşı’nın Türkçe-İngilizce karışımı diline verdiği ad. Başka bir deyişle Tarzanca da olabilir.

Gün içerisinde yazdığımız epostalarda, girdiğimiz toplantılarda veya arkadaşlarımızla konuşurken ne kadar çok İngilizce kelime kullandığımızın elbet farkındasınızdır. Fakat bunu doğal karşılıyorsunuzdur ve karşılıyoruz. Sosyal medya ve internetin hayatımızda hatrı sayılır yer etmesiyle beraber artık bazı terimlerin Türkçesinin ne olduğunu düşünmektense kolaya kaçıp İngilizcelerini kullanıyoruz. Oysa, bunun hem iletişimimize hem de dilimize ne kadar çok zarar verdiğinin pek de farkında değiliz.

Dilimize pelesenk olan bu yabancı sözcüklerin artık çok rahatsız edici bir noktaya geldiğini fark eden Bülent Bey, plaza diline savaş açmaya karar vermiş.

Haberlerde belirtilen o ki, bundan böyle Eczacıbaşı Holding bünyesinde yer alan tüm firmaların çalışanlarının her İngilizce kelime kullanımında 5 TL’yi gözden çıkartma kuralı getirilmiş. Toplanan para ise Eczacıbaşı Gönüllüleri’nin Yobi’lere katkısı olacakmış.

Şaşırarak ve bir yandan da gülümseyerek bu haberi okudum. Gerçekten de İngilizce kelime kullanılmadan bir toplantı yapılabilir mi diye düşündüm. Mesela, “online marketing”e “çevrimiçi pazarlama” mı diyeceğiz? Veya “third party”e “üçüncü kişiler/paydaşlar” mı diyeceğiz? Türkçelerini yazarken bile insan birkaç saniye düşünüyor. Hem İngilizceleri daha havalı duruyor hem de olumsuz birşey söyleyecekken İngilizce bir kelime kullanınca sanki o cümle nötr hale geliyor diye düşünüyorum.

Peki bu hale nasıl geldik?

Açıkçası, yaptığımız çoğu işin ana vatanı Amerika. Pazarlamanın ana adımları Amerikalılar tarafından hazırlanmış ve teknik terimler de bu şekilde lanse edilmiş. TDK’nın da özellikle terimleri Türkçeleştirmedeki üstün başarısızlığı sonucu konu buralara kadar gelmiş. Yani, augmented reality gibi havalı birşeyi arttırılmış/zenginleştirilmiş gerçeklik olarak söyleyince tüm büyü bozuluyor!

Ama belki de bu bizim oynanan algımızla alakalıdır diye de yorumluyorum. İnternette kullandığımız anlamsız kısaltmalar ve yabancı uyruklu platformlarla zaten bir sürü dilden kelime almış dilimizi tamamen çökerttik. Bu sebeple, daha “-de” bağlacının hangi şartlarda ayrı yazıldığını bilmeyen süper iş dünyası insanları da İngilizce kullanımına daha kolay adapte oldu.

Böyle bir insiyatif aldıkları ve bunu da sosyal sorumluluk projesi haline getirdikleri için Eczacıbaşı’nı kutluyor gerisi hepimizin başına diyorum. Eczacıbaşı çalışanlarına da kolaylıklar diliyorum! :)

20130521-224008.jpg