Apple’ın Yeni Reklam Filmi

Video

Şu sıralar, tüm global markaların yaptığı bir hazırlık var. Noel zamanı ile ilintili bir reklamı izleyicilerle buluşturmak.

Apple da bu furyaya katılmış ve “Misunderstood” adını verdiği reklamını beğeniye sunmuş.

Aslında videoyu izlediğinizde, sonunda gözleriniz dolabilir. Baştan uyarayım.

Video, hepimizin alıştığı ve şikayet ettiği bir konu üzerinde kurgulanmış. Hepimizin, elimizde akıllı telefonlarımızla “gerçek dünyayı” kaçırdığımız ve “tam da yaşamadığımız” algısını, duygusala bağlamışlar da diyebiliriz.

Akıllıca bir reklam olmuş. Alt metinde “iPhone, sizi ve ailenizi mutlu etmeye yardımcı olur” var. Beğendim. İzleyin efendim. :)

 

Screen Shot 2013-12-18 at 9.11.58 AM

Google’ın büyülü dünyası

Video

Apple’ın sokaklardaki mağazalardaki ciro ve “lovemark olma” başarısından sonra, tüm rakipleri “müşteriye yakın olmanın” önemli olduğunu idrak etti. Apple’dan sonra Microsoft da mağazalarıyla görücüye çıktıktan sonra sıra Google’a geldi.

Google, yeni yayınladığı bir kararla, “Snow Globe Outlet”lerini, New York City, Washington D.C., Chicago, Los Angeles, New Jersey ve Sacramento’da açacağını duyurdu. Bu projenin adını da “Winter Wonderlab” olarak da koydu.

Bu outlet’lere gidenler neler yapabilecekler?
Google, 3 ana “kullanıcısına kazanım” etrafında durmaya karar vermiş.

1) The Snow Globe -> Yapay karın yağdırıldığı büyük bir küre içerisinde, siz ve arkadaşlarınız hem eğlenebilir, hem de fotoğraf çekerek paylaşabileceksiniz.
2) Play Zones -> Google’ın “oyuncaklarını” kullanabilir, müzik dinleyebilir, oyunlar oynayabileceksiniz.
3) Shop -> Ve Google’ın oyuncaklarından sipariş edebilirsiniz.

Böylelikle, projenin tagline’ı “Play. Create. Chill.” ise cuk oturmuş oluyor.
Olayı sadece güzel cihazlara bakmak, incelemek ve satın almaktan çıkartan Google, Apple’a sokaklarda da savaş açmaya hazırlanıyor besbelli.

Yeni dünyanın ihtiyacı olan, “eğlence”. Her projeyi farklılaştıran karşınızdakine bir duyguyu geçirip geçiremediğinizle alakalı. Bunu da ancak bir tebessümle yapabilirsiniz. Tebrikler Google, Apple hamleni bekliyoruz!

Google

Apple’ın paramparçası bile önemli

Hep söylüyorum, Apple bir aşk. Cihazlara dokunmak istiyorsun! Bir parçan sanki korumak, kollamak ve nazik olmak istiyorsun. Anlıyorsun ki, tasarım budur aslında. Yalın fakat bir o kadar da duyulara hitap eden. Aşk işte yani.

Biz, pazarlamacılar, bayılıyoruz tabii, o markaya “love mark” diyeceği, başkasına “dull” diyeceğiz. Farklı terimleri, iki süs bir İngilizce derken daha güzel ifade eder oluyoruz. Bu love marklara da veriyoruz en sahici örneği Apple diye. Başka örnekler de var Coca-Cola gibi ama Cola’ya aşk değil de tatma duyusu hakim oluyor. Apple’a ise tüm duyular!

Herhalde bu düşünceler başkalarına da tam ters anlamda bir ilham vermiş olacak ki Alman Michael Tompert’in Apple cihazlarıyla yapmış olduğu “sanat” ile karşılaştım. Cihazlara olan bağımlılığımız ve gerçeklikten uzaklaşışımızla ilgili olarak Apple ürünlerinin zarar görmüş halleriyle bir proje oluşturmuş; 12LVE. Sanatsal sanatsal paramparça etmiş hepsini, arkadaşı Paul Fairchild ise fotoğraflarını çekmiş.

İşin diğer bir garip tarafı, Tompert’in eski bir Apple çalışanı da olması.

Fotoğrafların bir kısmını görmeniz için linki paylaşıyorum: 12LVE

Ama Allah aşkına. Bu sanat mı?

Teknolojinin hayatımızı ne kadar kötü bir şekilde etkilediğini anlatmak için teknolojinin yegane sembollerinden birisini parçalamak mı gerekir? Fotoğraflara baktığımda, kablolardan oluşan love mark bir ürün görüyorum. Bir sanat mı? Emin olamıyorum.

20131015-000518.jpg

Algı yönetimi: Müşteri Temsilcisi

20130830-165603.jpg

Havaalanına gittiğinizde check-in kontuarına biletinizi almak ve bavulunuzu teslim etmek için sıraya girersiniz. Kontuarlarda bulunan kişiler çoğunlukla ilgili havayolunun bordrosunda değil, havaalanını işleten firmanın bordrosundadır fakat ilgili şirketin logolu kıyafetini giyerler. Bir müşteri olarak bu detay sizi ilgilendirmez. Kontuardaki çalışan ile konuşmaya başladığınız dakika itibariyle sizin uçuş deneyiminiz başlamış demektir. Sorduğunuz sorulara aldığınız cevaplar ve hissettiğiniz memnuniyet ya da memnuniyetsizlik sizin bir sonraki uçuşunuzda hangi havayolunu seçeceğinizi belirlemede etkendir. Kontuar çalışanı ile sizin karşı karşıya kaldığınız o ana “moment of truth” diyoruz. Artık, gözünüzün önünde ete ve kemiğe bürünmüş marka bulunur.

Markalar çoğunlukla bu detayı atlarlar. Müşterilerine yaşattıkları deneyimin uçağa bindikten sonra başladığını (ürünü kullanırken) düşünür ve yanılırlar. Müşteri ile oluşan her türlü iletişim ürünün kendisidir ve uçağın bakımı, hostesin eğitimi kadar uçuş öncesi alan da önemlidir.

Bu önem, sadece havayolu sektöründe değil, her alanda geçerlidir. Bir ürünü satın almanızdan başlayarak her adım doğru bir şekilde planlanmalı ve kullanıcının hayatını kolaylaştırıcı olmalıdır. Amerikan markaları bu konuda gözle görülür bir biçimde başarılıdır. Yakın zamanda başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.

Kurumsal bir konu için Apple Amerika’yı aramıştım. Yani, muhtemelen Amerika’daki çağrı merkezi ile konuştum. Telefonu açan kişi kendisini takdim ettikten sonra benim adımı ve nasıl hitap edilmek istediğimi sordu. Daha sonra kullandığım telefon numarasını ve eposta adresimi sordu. Hat bir nedenle kesilirse bana ulaşmak istediğini belirtti. Sonra, sorduğum sorunun cevabını bulmak için sistemini kullanmaya başladı ve yapıyor olduğu adımlarda bana bilgi vermeyi ve iletişim halinde kalmaya devam etti. En sonunda da açıklamasını yapıp problemim düzelmezse tekrar aradığımda zaman kaybetmemem için “case no” verdi.

Türkiye’deki bir çağrı merkezinden farkı nedir? diye mi düşünüyorsunuz? Birçok detay!

Öncelikle, verimi almak için bahane olsun ya da olmasın, telefonumu açar açmaz kullandığım telefon numaramı hat kapanma ihtimaline karşı istemesi güven işaretidir. Bu, bana, müşteri olarak şu mesajı veriyor: “problemimi çözmek için elinden geleni yapacak ve beni başından atmaya çalışmayacak.”

Konu kurumsal olmasına karşın, yetkili/ karar verici olmamdan daha çok yaşadığım problemi çözebilmek için soruna odaklandı. Benim pozisyonuma değil. Bu da “kurumu değil kurumun içindekilerini mutlu etmesi gerektiğini anlayan bir marka” imajını yaratıyor. Söylemem gerek; Türkiye’de birçok marka yapmış oldukları kurumsal/bireysel segmentasyona nasıl davranacakları hakkında en ufak bir fikirleri yok. Kurumsal müşteri denince akıllarına sadece yetkili kişi geliyor. Geriye kalan çalışanları hiçe sayıp, sorunu çözmüyorlar. Yani, kurumsal müşteriyi mutlu edebilmek tüm çalışanlarına aynı kalitede hizmet vermek ilkesini bilmiyorlar veya buna göre eğitim veremiyorlar.

Apple’ın yaptığı diğer bir doğru adım ise problemimi çözmüş olmasına rağmen “case no” vermiş olmasıydı. Kaçımız Türkiye’de bir markayı aradık ve 20 kişiye aynı problemi defalarca anlattık? Oradan oraya, buradan buraya, doğru kişiyi bulana dek, problem çözülene kadar anlattık anlattık durduk. En sonuncu kişiye de bağırıp çağırdık sonunda. Tamamen teknik altyapı eksikliği ve konuya bakış açısının hatasını gösteriyor.

Son olarak da telefondaki müşteri temsilcisi yaptığı işlemlerde benimle konuşmaya devam etti. Türkiye’de probleminizi anlatırsınız, karşıdaki cevabı bulmaya çalışırken kendi sesini “mute”a alır. “Alo” dersiniz, hattın kesildiğini düşünerek. Karşıdan “buradayım, sistemim biraz yavaş” diye yanıt verir ve gene “mute”a alır. Sıfır iletişim. Sıfır güven.

Apple’ın ürün gamına bakıp iyi marka olduğunu biliyorduk. Bir de kendisine biz pazarlamacılar “lovemark” da diyoruz. Bunun sebebi güzel bir tasarım, hızlı bir altayapının yanında doğru iletişim ve kurgulanmış birçok “moment of truth”lar.

Apple, sadece bir örnek. Amerikan markalarının bir çoğunu (Macy’s, Wachovia vb.) tebrik etmek ve “gelin buralara da öğretin” demek gerek! Siz ne dersiniz?

Apple’ın düşüşü

Apple’ın en büyük özelliği nedir diye sorsalar, ilk olarak kullanıcı dostu olması derdim. Yani, Apple’ın başarısının en büyük nedeni geliştiriyor olduğu cihazlarda, aplikasyonlarda her zaman kullanıcısını düşünerek hareket etmesi. Peki, Apple bunu her türden “kullanıcısı” için becerebiliyor mu?

İki çeşit kullanıcı vardır:
– Son kullanıcı: B2C
– Ara kullanıcı/ iş ortağı: B2B

B2C kullanıcıları tahmin etmek çok kolay. Ayşe Teyze’den Emre Bey’e kadar herkes.
B2B kullanıcılar ise Apple için aplikasyonlar, programcıklar geliştirenler. Yani, Apple’ın bu cennet dünyasını asıl yaratan kamera arkası kişiler/ kurumlar.

Başta da söylediğim gibi B2C kanadında Apple çok başarılı. Fakat, B2B kanalında işler bambaşka şekilde işliyor.

Öncelikle, Apple için bir aplikasyon geliştirmek isterseniz yapmanız gerekenleri şöyle sıralayalım:

1) Bir Amerikan şirketi ve veritabanı şirketi olan Dun & Bradstreet’e isteseniz de istemeseniz de firmanızla alakalı tüm mahrem bilgileri vermek zorundasınız. Mahrem bilgilerin içerisinde sermaye değerlerinizden tutun, yönetim kurulu üyelerinizin ad-soyadına kadar herşey var. Kısacası Amerika’nın tüm dünyadaki firmaları fişlemesi için büyük bir olanak.

2) Mahrem bilgilerinizi alan Dun&Bradstreet sizi 1 hafta süreyle bekletir ve 8 haneli bir DUNS numarası verir.

3) DUNS numaranızla Apple Developer Program sitesine girersiniz ve başvurunuzu yaparsınız. Burada, Apple’ın D&B veritabanıyla eşleşmesi için 7-14 gün beklersiniz hatta bu şanslıysanız olan işleyiştir. Eğer ki Apple bazı bilgileri sistemine yanlış girdiyse, bunu da yapamazsınız. Apple’a epostalar gönderirsiniz, İrlanda telefonlarını ararsınız, derdinizi anlatırsınız da anlatırsınız.

Tüm bunlar peki bedava mı?
Hayır.

DUNS numarası almak 190TL+KDV. Apple’a başvurmak yıllık 100 $.

Sonra üstüne aplikasyonunuzun Apple tarafından kabul edilmesini beklersiniz.

Tüm bu proses işkence değildir de nedir? Ulaşacak insan yok, sorunu çözen sistem yok ve herşeyin üstüne zorla bilgilerinizi verdiğiniz 3. bir şirket var.

Apple, sektördeki gücünü kötüye kullanıyor ve buna dur diyebilecek bir şirket yok. Çünkü, B2C’den aldıkları güçleriyle, tekel durumlarını koruyup kendileriyle birlik içinde olmaya çalışanları hayattan bezdiriyorlar.

Bu böyle devam eder mi? Hiç sanmıyorum. Elbet her yükselişin bir düşüşü vardır.

20130428-234712.jpg