Samsung ile TEB’e kocaman bir alkış!
Aristolog’da karşılaştığım ve beni sosyal medyada Türk markaları konusunda umutlandıran yazımı okumayı unutmayın!
Samsung ile TEB’e kocaman bir alkış!
Aristolog’da karşılaştığım ve beni sosyal medyada Türk markaları konusunda umutlandıran yazımı okumayı unutmayın!
Almanya’da bir okula başvuru esnasında hazırlanmış bir Mercedes reklam filmi “uber-viral” oldu.
Başarılı çekimi ve zeki yaklaşımıyla, “gerçek mi? değil mi?” sorularını da akıllara getiren, sözde Mercedes reklamını sizlerle paylaşmak istedim.
Bu video, bana Ata Demirer’in Osmanlı Cumhuriyeti filmindeki, ilk sahnede çocuk Atatürk’ün ağaçtan düştüğü ve “öldüğünü düşündüğümüz” sahneyi hatırlattı. Hitler ile Atatürk tamamen iki zıt lider olmasına karşın, tarihi değiştiren liderlere olan bu yaklaşıma çok da yabancı değiliz.
Zira, filmdeki o sahnede gözlerimiz dolmuştu.
Sözde Mercedes reklamının altındaki yorumlara bakılırsa, bu reklamın gerçek olduğunu düşünmek isteyen birçok kişi var.
Atatürk’ün ölmediğini gördüğümüz sahneyle sizi başbaşa bırakıyorum.
Geçen gün LinkedIn hesabımı kontrol ederken, çıldırmaya başladığımı düşündüm. Hesabıma her baktığımda “notifikasyon” bölümünde “1” işareti vardı. Her defasında, biri yazdığım birşeyi mi like etti, yoksa profilime mi baktı diye açtığımda aşağıdaki görselle karşılaştım.
LinkedIn’de takip ettiğim bazı uzmanlar var. Bunlar belirli konularda yazılar yazıyor, sorular soruyor bir nevi beyin jimnastiği yaptırıyor. Çoğu kez okumaya fırsat bulamasam da boş zamanlarımda beslenebileceğim kişiler arasındalar. Okuduğum zamanlarda ise elimden geldiğince yorum veya cevap yazmaya çalışıyorum. Bu bir nevi, Facebook’ta da “Like” ettiğiniz herhangi bir Page’te bir posta yazdığınız yoruma denk geliyor.
Küçük bir farkla.
Facebook’ta bir post’a yazmış olduğunuz cevap sonrası ilgili post’a diğer kullanıcılar tarafından herhangi bir aksiyon alınırsa, 1,2,3 kez size notifikasyon akıyordu ki artık o da gelmiyor. LinkedIn’de ise, 85 kişi bile alakasız cevap verdiğiniz bir postu sadece “like” etse dahi size notifikasyon düşüyor. Düşüyor da düşüyor! Bunun kullanıcı açısından ne kadar sinir bozucu olduğunu hiçbir LinkedIn yetkilisi de farkına varmıyor!
LinkedIn’in başka bir sorunu ise e-posta yolu ile aksiyon haberdar etmesi. Profilinizde (arkadaş talebi dışında) olan herşey, olduktan 3-4 gün sonra sizin epostanıza düşüyor. Yani platform sizi geriden takip ediyor.
Sonuç olarak, birisinin gerçekten de LinkedIn’e yardım etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hız, dinamizm ve kullanıcı dostluğu bakımından hala çok eksikleri var ve bu hele ki “iş insanları”nın kendisinden uzaklaşması için yeterli sebepler.
Unutmadan söyleyelim, LinkedIn yakın zamanda, dünya üzerinde başka sosyal medya platformlarının olduğunu ve bunları da bir şekilde kullanması gerektiğini anladı. İnsanlık için küçük, LinkedIn için büyük bir adım.
Pazarlama öğrenirken ilk öğrendiğimiz kural?
4P kuralı!
Yani? Product (ürün), Place (dağıtım/yer), Price (fiyat) ve Promotion (tutundurma)!
Philip Kotler, pazarlama duayeni, bir markanın pazarlanabilmesinin 4P kuralına bağlı olduğunu söylemiş. Önce tüketicinin ihtiyacını karşılayan bir ürün, o ürünün pazara sunulabilmesi için fiyatlandırma sonra tüketiciye ulaştırılabilmesi için dağıtım ve en sonunda da tüketicinin vazgeçilmezi olması için tutundurmanın olmasından bahsetmiş.
Philip Kotler, 1931 yılında doğmuş ve pazarlama duayeni bir zat. (Evet bilmeyenler için tekrar yazıyorum.) Pazarlamanın mihenk taşı ve hala pazarlama denince akla gelen ilk isim. Fakat 4P kuralından bahsetmesi yıllar öncesine dayanıyor. O zaman ne sosyal medya ne de globalleşen bir dünya varmış.
Pazarlama iki boyutlu kuramlara dayanıyormuş.
Bunu gören yeni nesiller de 4P kuralını çöpe atmadan artık başka kuralların baskın olduğunu söyleyebiliyor.
Bugünki makalemiz de bununla alakalı. HBR’da okuduğum makalenin linkini paylaşıyorum.
Pazarlamacılar düşünmüş ve “ya bu 4P artık işlemiyor! Birşeyler değişti! Tekrar mı bir kafa yorsak?!” Demişler… Ve yepyeni bir kavramla çıkagelmişler -> SAVE!
Product olmuş size Solution,
Place olmuş size Access,
Price olmuş size Value,
Promotion da olmuş size Education. Yani SAVE.
Doğru mu yapmışlar?
Makaleye göre çıkış noktasına bakalım.
Solution mesela; Tüketiciler ürünün ne kadar komplike işleri tamamlayabildiğinden veya ne kadar kaliteli üretildiğinden çok ne kadar “user-friendly” olduğuna bakıyorlar. Bana kalırsa bunun en iyi örneği, Çin’de üretilen ve hepimizin elinde bulunan Apple ürünleri. Çok mu komplike işler bitiriyor bu aletler? Hayır. Hatta Androidli Samsung’lar en az 10 basar. Fakat Apple, kullanıcısına o kadar kolay bir servis sunuyor ki, ne kullanma kılavuzuna bakıyorsunuz ne de aleti kullanırken kafanız karışıyor. Kısacası kullanıcısına hayatını kolaylaştırmak için bir “çözüm” getiriyor! Tek önemli olan da bu!
Access; tüketiciler artık ürünlerin nasıl dağıtımı olduğundan çok ne kadar kolay bir şekilde ulaşabileceklerini önemsiyorlar. Apple ürününe rahatça online bir şekilde oturduğunuz yerden ulaşabiliyor musunuz? Cevap evet. Aplikasyonlarına bir tık ile yükleyebiliyor musunuz? Evet! Çünkü artık tüketici istediği şeyi almak için uğraşmak istemiyor. Bunun diğer bir örneği de hızlı yükselen e-ticaret. Neden tüm markaların online mecralarda satış yapmaya çalıştığını hiç düşünmediniz mi? Bu trendi biz tüketiciler yarattık.
Value; insanlar ne kadar para ödediklerinden çok ürüne sahip olduklarında hayatlarına ek olarak hangi değerin geleceğini hesaplıyorlar. Yapılan bir araştırmaya göre iPhone sahiplerinin büyük bir kısmının borç içinde olduğunu biliyor muydunuz? Metrobüslerde, otobüslerde herkesin elinde iPhone var. Çünkü tüketici hayatına gelen o ek rahatlığı yani değeri ne pahasına olursa olsun istiyor ve alıyor. Fiyat önemsizleşiyor!
Education; tutundurmadan kastımız tüketiciye pazarlamak için kullanabilecek tüm kanallar ve yöntemler. Bir önceki postumda bahsettiğim gibi tüketicinin karnı bu gibi yöntemlere tok. Yeni birşeyler öğrenmek istiyor. Bir ürünü kullanırken veya kullanmaya karar verirken farklı olmak istiyor! Apple dünyaya her gün yeni birşey öğretiyor. En güzel örnek tüm Apple ürünlerinin lansmanını tüm dünyanın heyecanla beklemesi olarak verebiliriz. Ya da sosyal medyadaki tavsiyeleri bir hatırlayın. Stratejiler monolog yaratmaktan çok birşeyler öğretmeye ve muhabbet kurdurmaya yönelik. Yeni konular ve ürünler hakkında bilgi vermeye ve dikkat çekmeye yönelik. Çünkü tüketici yeniye aç ve ilginçlik arıyor.
Uzun lafın kısası, 4P ürünü önemserken, SAVE yeni dünyanın tüketicisine odaklılığı vurguluyor. Ve çok da doğru yapıyor. Benden tam notla geçti! :)
Rüyalarını gerçekleştirmek için öncelikle uyanmalısın.