Birisi LinkedIn’e yardım etsin!

 

 

 

 

Geçen gün LinkedIn hesabımı kontrol ederken, çıldırmaya başladığımı düşündüm. Hesabıma her baktığımda “notifikasyon” bölümünde “1” işareti vardı. Her defasında, biri yazdığım birşeyi mi like etti, yoksa profilime mi baktı diye açtığımda aşağıdaki görselle karşılaştım.

Image

 

LinkedIn’de takip ettiğim bazı uzmanlar var. Bunlar belirli konularda yazılar yazıyor, sorular soruyor bir nevi beyin jimnastiği yaptırıyor. Çoğu kez okumaya fırsat bulamasam da boş zamanlarımda beslenebileceğim kişiler arasındalar. Okuduğum zamanlarda ise elimden geldiğince yorum veya cevap yazmaya çalışıyorum. Bu bir nevi, Facebook’ta da “Like” ettiğiniz herhangi bir Page’te bir posta yazdığınız yoruma denk geliyor.

Küçük bir farkla.

Facebook’ta bir post’a yazmış olduğunuz cevap sonrası ilgili post’a diğer kullanıcılar tarafından herhangi bir aksiyon alınırsa, 1,2,3 kez size notifikasyon akıyordu ki artık o da gelmiyor. LinkedIn’de ise, 85 kişi bile alakasız cevap verdiğiniz bir postu sadece “like” etse dahi size notifikasyon düşüyor. Düşüyor da düşüyor! Bunun kullanıcı açısından ne kadar sinir bozucu olduğunu hiçbir LinkedIn yetkilisi de farkına varmıyor!

LinkedIn’in başka bir sorunu ise e-posta yolu ile aksiyon haberdar etmesi. Profilinizde (arkadaş talebi dışında) olan herşey, olduktan 3-4 gün sonra sizin epostanıza düşüyor. Yani platform sizi geriden takip ediyor.

Sonuç olarak, birisinin gerçekten de LinkedIn’e yardım etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hız, dinamizm ve kullanıcı dostluğu bakımından hala çok eksikleri var ve bu hele ki “iş insanları”nın kendisinden uzaklaşması için yeterli sebepler.

Unutmadan söyleyelim, LinkedIn yakın zamanda, dünya üzerinde başka sosyal medya platformlarının olduğunu ve bunları da bir şekilde kullanması gerektiğini anladı. İnsanlık için küçük, LinkedIn için büyük bir adım.

Image

Tatilde sosyal medya

Şu an karşımda Ege Denizi, yanımda Türk kahvesi ve önümde iPad bu yazıyı yazıyorum. Blog’umu güncellememde bir gecikme oluşunun sebebi de bu, yani tatil. Açıkçası blog’tan uzakta kalmış gibi görünsem de sosyal medyadan o kadar da uzak değildim. Facebook arkadaşlarım veya Instagram takipçilerim bilir, Bodrum’da olduğum süre boyunca çekmiş olduğum fotoğrafları paylaşıyor ve “sosyal medya”dan o kadar da uzakta kalmıyordum -tabii eskisi kadar değil. Ama sonra kendi kendime merak ettim, tatildeyken bile birşeyleri paylaşma ihtiyacını neden hissediyoruz?

Mashable’da yakın zamanda okuduğum bir yazıda, Amerikalıların %50’sinin sosyal medyadan uzakta bir tatil yaptığı veya tatil yapmayı planladığından bahsediliyordu. Özellikle birçok insanın takip etmekle yükümlü olduğu ve kontrol ettiği birçok network ve eposta hesapları bulunuyor. Bu da insanların online hayatlarını -yer ve zaman belirtmeksizin- yaşamak zorunda olduklarını gösteriyor -dayatılıyor da diyebiliriz. Aslında, işin ilginç tarafı, makaleye göre çoğu kişinin online dünyada kaçırabilecekleri bir etkinlik veya bir olay olmasından korktuğu ve strese girdiği belirtiliyor.

Soruma geri dönersek, niye bu paylaşma heyecanı ve isteği?

Birçok kişiye göre değişebilir ama belli başlı sebeplerin şöyle olduğunu da düşünüyorum.

1) Sosyal medya ünlü olma hissini aşılıyor. Nasıl ki ünlüler magazin olmadan sönük oldukları düşüncesine kapılıyor ve gündemden düşüyorlarsa, bizler de sosyal medyada birşeyler yazmayarak veya post etmeyerek, gündemden düştüğümüzü beğenilmediğimizi hissediyor ve korkuyoruz. Bir şekilde bizi online dünyada yaratan hayranlarımızı kendi magazinimizle doyurmak istiyoruz.

2) Sosyal medya ile birlikte kitlelerle paylaşmak zorunda hissediyoruz. Tek başına yaşadıklarınız anlamını tamamen yitiriyor. Birilerinin “like”ı yaşadıklarınızı onaylıyor hissini uyandırıyor.

3) Elimizdeki cihazlar bu dünya için yaratıldı. Tüm smartphone’lar ve tabletler birşeyleri kontrol etmemizi ve paylaşmamızı o kadar kolay hale getirdi ki, yapmamız gereken sadece ilgili aplikasyona basmak. Tek bir hareketle tüm dünyaya ulaşıyoruz!

Tüm bunların sağlıklı psikolojiler olup olmadığını düşünmek için biraz geç kaldık. Zira tatilde olsak ya da olmasak da bulunduğumuz restoranlardaki yemeklerin fotoğraflarını paylaşmamız veya hastanelere check-in yapmamız bir şekilde hayatımızın paylaşmak üzerine kurulduğunu gösteriyor.

Sosyal medyaya 1 hafta boyunca birşey yazmazsak ne olur? Hayranlarınız sizi unutur. Kendi kendinize şöyle bir deney de yapıp bunu görebilirsiniz. Hesaplarınızdaki doğum tarihinizi silin ve kaç kişinin bu tarihi hatırlayıp sizi kutladığına bir bakın. İşte onlar sizin gerçek, offline dostlarınız. :)

20130713-213201.jpg