Apple’ın paramparçası bile önemli

Hep söylüyorum, Apple bir aşk. Cihazlara dokunmak istiyorsun! Bir parçan sanki korumak, kollamak ve nazik olmak istiyorsun. Anlıyorsun ki, tasarım budur aslında. Yalın fakat bir o kadar da duyulara hitap eden. Aşk işte yani.

Biz, pazarlamacılar, bayılıyoruz tabii, o markaya “love mark” diyeceği, başkasına “dull” diyeceğiz. Farklı terimleri, iki süs bir İngilizce derken daha güzel ifade eder oluyoruz. Bu love marklara da veriyoruz en sahici örneği Apple diye. Başka örnekler de var Coca-Cola gibi ama Cola’ya aşk değil de tatma duyusu hakim oluyor. Apple’a ise tüm duyular!

Herhalde bu düşünceler başkalarına da tam ters anlamda bir ilham vermiş olacak ki Alman Michael Tompert’in Apple cihazlarıyla yapmış olduğu “sanat” ile karşılaştım. Cihazlara olan bağımlılığımız ve gerçeklikten uzaklaşışımızla ilgili olarak Apple ürünlerinin zarar görmüş halleriyle bir proje oluşturmuş; 12LVE. Sanatsal sanatsal paramparça etmiş hepsini, arkadaşı Paul Fairchild ise fotoğraflarını çekmiş.

İşin diğer bir garip tarafı, Tompert’in eski bir Apple çalışanı da olması.

Fotoğrafların bir kısmını görmeniz için linki paylaşıyorum: 12LVE

Ama Allah aşkına. Bu sanat mı?

Teknolojinin hayatımızı ne kadar kötü bir şekilde etkilediğini anlatmak için teknolojinin yegane sembollerinden birisini parçalamak mı gerekir? Fotoğraflara baktığımda, kablolardan oluşan love mark bir ürün görüyorum. Bir sanat mı? Emin olamıyorum.

20131015-000518.jpg

Lady Gaga – Alkış istiyor. Ya siz?

Video

Son yılların pazarlama başarısı Lady Gaga’dır.

Hayali bir insan ve anlaşılmaz uçluktaki bir tarzla belleklere girmiş ve kendisine özendirmiştir. Sadece hayranlarını değil meslektaşlarını da bu uçluğun içine almıştır. Şimdilerde gördüğümüz birçok klipte ve sahne şovunda kendisinden izler görüyoruz. Abartı, şehvet ve korkunçluk karışımı bir imaj.

Kendisinin en son single’ını popüler kültüre yakın olan insanlar olarak dinlemişsiniz hatta videosunu da izlemişsinizdir diye düşünüyorum.

Applause. Yani “alkış”.

Şarkının “konusu” Lady Gaga’nın hayranları için ve onların beğenisiyle yaşadığını anlatıyor. Bir şekilde, şarkıcının/ sanatçının üne/şöhrete/beğeniye bağımlılığı ön plana çıkartılmış.

Düşündüm.

Bu bağımlılık sadece şarkıcılar için mi var diye. Ya da oyuncular için? Birileri tarafından beğenilmek, takip edilmek, sözünün önem arz etmesi? Hayır.

Yaşadığımız dünyayı bir düşünün. (Düşünme sırası şimdi sizde.) Facebook’ta like edilmek, Twitter’da RT ve takip edilmek, Linkedin’de onaylanmak ve Instagram’da yine like edilmek için neler yapıyoruz? Fotoğraflar çekiyoruz, videolar kaydediyoruz, statüler yazıyor, beğendiğimiz başka bir linki paylaşıyoruz. Hep bir tepki görmek istiyoruz, özellikle de olumlusundan.

Çağımızın alkışı “like” edilmektir. Ve biz artık bunun için yaşıyoruz. Sadece sosyal medyada da değil, normal yaşantımıza da bu sıçramış durumda. Bulunduğumuz ortamlar ve yaşam tarzı mutluluğun popülerlikten geçtiğine inandırıyor. Doğru ya da yanlış, yaptığımız herşeyin başka bir kimseye etkisinin peşinden koşuyoruz.

Yani, Gaga yalnız değilsin. We live for the applause, too!

Yeni iOS uygulamamız!

Video

Hepinizi, yeni geliştirdiğimiz ve gururla paylaştığımız WeBubble, iOS uygulamamızı indirmenize ve kullanmanıza davet ediyorum!

Arttırılmış gerçeklik teknolojisini kullanarak, etrafta baloncuklar gösteren uygulamamız, indirim ve fırsatları yakalayabileceğiniz gibi kendinize ait baloncukları yaratmanızı da sağlıyor.

İlk olarak Kanyon Alışveriş Merkezi’nde başlattığımız uygulamamız ileride her yerde karşınıza çıkabilir umudundayız!

Websitemiz: http://www.WeBubbleApp.com

PS. Videoda beni bile görebilirsiniz. :)

5 nedenle İstanbul 2020 hayalkırıklığı

Olimpiyatlarda İstanbul ve Tokyo finale kaldı fakat Tokyo seçildi. Heryerde neden İstanbul’un seçilmediğine dair yorumlar var. Ben de bu konuya değinmek istiyorum. İşte bana göre 5 ana neden:

1) Şehirler de pazarlanabilir bir üründür. İstanbul hiçbir zaman bir ürün olarak görülmedi. Olimpiyatlar veya buna benzer başka bir etkinlik olduğunda son dakikada yeni bir ambalaja sokulan bir aksesuar olarak görüldü ve o şekilde yönlendirildi. Bir ürünün aksesuarına değil o ürünün kendisine parayı verirsiniz. Türkiye’nin eksikliğini kapatmak için aksesuar olarak görülen İstanbul’a hiçkimse o kadar inanmazdı zira inanmadılar.

2) Pazarlama son 1-2 aya sığdırılamaz. İnsanların sizin ürününüzü seçmesi için birçok deneyimin, hayalin ve hikayenin birleşimi gereklidir. Şu anda turistlerden birisine İstanbul’u sorduğunuzda size anlatacak hikayesi olmalı, Boğaz veya döner değil. Son dakikada oluşturulmaya çalışılan “diamonds in the sky” bir hayal değil sadece Avrupa şehrine benzemeye çalışan bir Orta Doğu kenti imajını çizdi.

3) Rakipler incelenmeden strateji oluşturulamaz. İstanbul’un rakipleri; Tokyo ve Madrid idi. İstanbul kendisine has ve özel bir şehir. Peki, Tokyo’dan veya Madrid’den daha iyi olan yanları nedir? Hangi yönler öne çıkartılmalı? Kullanılan videolar farkını mı yoksa onlara benzerliğini mi gösteriyor? Bir düşünün.

4) Olimpiyatın asıl konusu spor, Türkiye’de desteklenmiyor. Tüm haftasonu kodaman adamların televizyonda sadece futboldan bahsetmeleri ve hatta futboldan çok dedikodusunu yapması Türk insanının spora bakışını gösteriyor. Bu, Apple’ın sadece aplikasyonları konuşması veya Nestle’nin sadece ambalajla ilgilenmesi gibi. Kaldı ki, bizim atletlerimiz hala çukurlarda ölüyor. Kendi insanımızın yeteneğini desteklemeyen bizler, bu etkinliğe saygı duyduğumuzu söyleyemeyiz.

5) Güvenlikten anlaşılan dövmek. Müsabakalar esnasında holiganlar, aşırı taraftarlar ortaya çıkacaktır. Bizim polisimiz bu aşırılıkla nasıl başa çıkacağını biliyor mu? Son örnekler bunun olmadığını söylüyor. İnsan hayatının tehlikeye gireceği aşikardı.

Ülke olarak böyle önemli bir organizasyona ev sahipliği yapamamamız üzücü fakat bundan önce kendi içimize dönüp aslında kendimizi düzeltmemiz ve 40 fırın ekmek yememiz gerekiyor. Hazırlık ve devamı aşamasında çok büyük eksiklerimiz var. Hükümete tavsiyem daha doğru insanlarla çalışmaları ve İstanbul hayatının seviyesinin düşük olduğunu görmeleri.

Yazarın notu: Allah aşkına İstanbul ile alakalı logolarda hep aynı şeyleri kullanmaktan vazgeçin.

20130908-232549.jpg

Facebook tırnaklarımızda!

Facebook hayatımızın her anını sardı derken yanıldığımızı hiç düşünmemiştim, ta ki bugüne kadar! Sosyal medya devi iletişimde parmaklarımızı kullanırken onu unutmamamız için rengini tırnaklarımıza taşımaya karar vermiş. Facebook mavisi ile ojeyi satışa sunmuş! Sadece California merkezindeki markette satışa sunulan ojelerin ambalajlaması pek de başarılı bulunmasa da rakiplerinin aklına yeni fikirler getirmekte ilham verdiği kesin! Bakalım siz ne düşüneceksiniz?

Design taxi

20130831-204650.jpg

<a

Bianca Bosker

20130831-204921.jpg